| Konu: Anadoluda Kına Gecesi Geleneği - Anadoluda Kına Gecesi Geleneği Hakkında Paz Eyl. 26, 2010 2:37 pm | |
| Eskiden düğün eğlencelerine pazartesi günü çeyizin güvey evine gönderilmesi ile başlanırdı. Çeyiz alayının önünde, kumaşlar, meyve ve çiçeklerle ağaç şeklinde süslenmiş nahıllar taşınırdı. Salı günü yapılan gelin hamamından sonra, çarşamba akşamı gelin evinin hareminde kına gecesi düzenlenirdi. Bu sırada beyler de selamlıkta veya damat evinde eğlenirlerdi. Kına gecesinde gelin, genç kızlar ve yengeler, bindallı adı verilen, kadife veya atlas üzerine dival tekniğinde işlemeli ağır elbiseler giyerler, gelinin yüzüne pullu al duvak örtülürdü. Damadın akrabalarından birkaç kişi, kınayı gümüş tepsi içinde ve üzerine iki mum dikerek gelin evine getirirlerdi. Bütün misafirler yerlerini aldıktan sonra, kayınvalide kendi getirdiği ipek kumaşı yolluk gibi önüne serdirirdi. Gelin ve arkadaşları, ellerinde yanan mumlarla ve gelinin başına bereket paraları saçarak davetlilerin yanına gelirlerdi. Gelin, yere serilen kumaşın üzerinde yürüyerek iyi tanımadığı kayınvalidesinin elini öpmeye giderdi. Ortaya kuruyemiş, çörek, badem şekeri getirilir, kına gecesine özgü türkü ve maniler söylenerek gelin ağlatılır, bunun bereket getireceğine inanılırdı. Daha sonra gelin bir yastığa oturtulur, kayınvaldesi avucunun ortasına bir altın koyar, mutlu evliliği olan bir hanım tarafından avuçlarına, parmak uçlarına ve ayak baş parmaklarına kına yakılırdı. Gelin avucundaki bu altını uğur ve bereket için saklardı. Arkadaşları da kısmetleri açık olsun diye kendi ellerine kına yakarlardı.kaynak: GeldiK [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Tarihi gelişimi antik devirlere kadar uzanan kına; eski Mısır, eski Yunan, Roma ve Ortaçağ’da boya ve ilaç olarak kullanılmıştır. Gerek Avrupa’da, gerekse İslam dünyasında çok bilinen bu madde, Hindistan’daki Müslümanlar arasında da kullanılmıştır. Türk tıp tarihinde de kınanın çok önemli bir yeri vardır. Eski Türkler kınayı, veba hastalığına karşı ve boya maddesi olarak kullanmıştır. 15.-19. yüzyıllar arasında; balgam, baş ağrısı, nezle, göz ağrısı, çocuklarda çiçeğe karşı ve de ateşli hastalıklarda kullanılan kına, bazı saray ve attariye defterlerinde baş köşeyi işgal etmiştir. Kuzey Afrika, Hindistan, Pakistan ve Seylan’da yetişen kınaya; Latince’de “Lawsonia İnermis” , Arapça’da “Hınna”, Divan Edebiyatı’nda “Hana” veya “Hınna”, Batı dillerine de Arapça’dan geçerek, Fransızca’da “Henné”, Almanca’da “Henna”, İtalyanca’da “Henné” , İngilizce’de ise “Henna” denilmektedir. Kınanın Azerbaycan Türkçesindeki karşılığı “H>ına” , Başkurt Türkçesinde “Kına (buyavı)”, Kazak Türkçesinde “Kına”, Kırgız Türkçesinde “H>ına”, Özbek Türkçesinde “H>ınä”, Tatar Türkçesinde “Kına (buyavı)", Türkmen Türkçesinde “H>ina”, Rusça’da “H>ına” dır. kaynak: GeldiK [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Türk-İslam geleneğinde; hem sağlık, hem güzellik, hem de törensel açıdan özel bir yeri olan ve Dede Korkut Hikayelerinde de sözü edilen kına, Türk inanç sisteminde adanmış olmanın da işaretidir. Bunun içindir ki; “vatana kurban olsun” diye asker adayına, “Allâh’a kurban olsun” diye kurbanlık koçlara, “eşine kurban olsun” diye geline kına yakılır. Anadolu’nun her tarafında yaygın olan kına yakma geleneği, Anadolu dışındaki Türklerden;başta Kıbrıs Türkleri olmak üzere, Bulgaristan Türkleri, Gagauz Türkleri ve Karay Türkleri ile Azerbaycan Türklerinde de vardır. |
|